Aslında fırsat kapının önüne kadar gelmiş. Avrupa Birliği (AB) dış politikada söz sahibi olmak istiyor. ABD’nin gölgesinden kurtulmak, NATO nezdinde de çok güçlü bir AB topluluğu oluşturmak istiyor. ABD ise, görünürde Avrupa kıtasının güvenliğine çok önem verdiğini söylese bile, Avrupa’dan sıkılmış durumda. Aslında zamanını ve kaynaklarını Asya’ya ve Çin’e harcamak istiyor. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlatmış olduğu savaş hem AB hem de ABD için biraz zamansız oldu. AB ülkelerinin ciddi bir savunma sanayileri var, ama ‘Haute Couture’, yani kupon ürünler. Böyle seri halinde üretilecek ürünler değil.
NATO’nun Brüksel’de sönük geçen 75. yıldönümü kutlamaları esnasında ABD’nin Ukrayna’ya söz vermiş olduğu 60 milyar dolarlık mali yardım çıkmazı yeniden gündemdeydi. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken bir kez daha bu yardımın ABD Kongresinden önümüzdeki hafta çıkacağını söyledi. İzci yemini verdi. Kaçıncı kez ayağı yere basarak izci yemininde bulundu, sayısını kaçırdım.
AB ise tarihi bir fırsatı kaçırdı. Zira ABD’ye ‘Kongre’nize bu parayı onaylatana kadar biz AB olarak maliyeti üstleneceğiz. Size geçici bir kredi vereceğiz’ diyebilirlerdi. Bu hem transatlantik dayanışma, hem de AB’nin stratejik cesareti açısından çok önemli bir hamle olurdu. Cesaret, Fransa Savunma Bakanı Sébastien Le Cornu’nun Rus mevkidaşını araması değil. AB hakikaten savunma ve güvenlik alanında stratejik özerklik arayışına girecekse eğer, bunu başka şekilde yapması gerekiyor. NATO’nun savunma sanayii üretim standartları yerine yeni standart belirleme çabasına girerek değil. Veya NATO’nun ikmal ajansına gölge düşürecek bir AB savunma ikmal ajansı kurarak değil. Şapkadan tavşan çıkartıp ezber bozarak yapması gerekiyor. Ama şu anda yok öyle cesur, cevval ve yaratıcı bir bürokrat veya siyasetçi. Herkes seçim havasına girmiş durumda.
AB’nin müstakbel Türkiye temsilcisini tanıyalım
Avrupa Birliği’nin Türkiye nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut’un görev süresi sona ermek üzere. Yerine geçecek olan isim konusunda ‘amansız’ bir yarış yaşanıyordu. Milliyet gazetesinin bu köşesini okuyan sadık okuyucularım 3 Eylül 2023 tarihli ‘Landrut’un halefi konusunda ciddi rekabet’ başlıklı yazımı hatırlayacaklar. Bir aday Hollandalı Angelina Eichhorst idi. Diğeri ise İngiliz kökenli Simon Mordue. Eichhorst AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Avrupa, Türkiye ve Orta Asya’dan Sorumlu Genel Müdürü, Mordue ise AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in kabinesinde Dış Politika Başdanışmanı. Oysa Berlin kulislerde Meyer-Landrut’dan boşalacak koltuğa yeniden bir Almanın atanmasını talep ediyordu. Fransız kökenli diplomatik gözlemciler ise bunun çok zor olduğunu ısrarla söylüyorlardı.
Anlaşılan Almanya’nın dediği oldu. Mordue, AB Konseyi Genel Sekreter yardımcılığı görevine atanacağı için yarıştan ayrıldı, Eichhorst ise, AB’nin Kahire büyükelçisi olacak. Buna yönelik işlemler başlatıldı. Zaten eşi de Mısırlı. Türkiye’ye ise Almanya’nın AB Güvenlik Politikaları Komitesi (PSC) nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Thomas Ossowski’nin ataması konusunda prensip kararı alındı. Agreman isteme konusundaki çalışmalar için de kollar sıvandı. Ossowski kalibresinde bir Almanın atanması oldukça olumlu bir hamle. Zira İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla birlikte Almanya’nın Türkiye’ye yönelik görüşü biraz dönüştü. Berlin, Ankara’ya stratejik açıdan yeniden önem addediyor gibi. Maalesef bu, Türkiye’nin AB’ye tam üye olması fikrini açık bir şekilde desteklediği anlamına gelmiyor asla. Ancak Büyükelçi Ossowski de PSC nezdinde Almanya’nın Daimi Temsilcisi olarak görev aldığı için Türkiye’nin hem NATO’daki hem de AB için stratejik önemine haiz. Teyit edilmesi halinde iyi bir görev çıkartması beklenebilir.